“Türkiye’de Müzeciliğin Tanımı Yok”

İstanbul Art News muhabiri Halil Yıldırır Derneğimizin Yönetim Kurulu Başkanı Canan Cürgen ve Genel Sekreterimiz Zeynep Toy ile bir röportaj gerçekleştirdi.

Röportajın tam metnini sizlerle paylaşıyoruz.

“Türkiye’de Müzeciliğin Tanımı Yok”

● Bize Müzecilik Meslek Kuruluşu Derneği’nden biraz bahseder misiniz? Misyonunuz, vizyonunuz nelerdir?

Canan Cürgen: Her akademik ya da pratik uygulama alanı, kendi içinde bir takım mesleki yapılanmaları ve formel ya da formel olmayan örgütlenme biçimlerini barındırır. Bu mesleki yapılanmalar ve örgütlenme biçimleri, çoğu zaman ilgili disiplinin tanımlandığı (hatta günbegün yeniden tanımlandığı), geliştirildiği, mesleki etik kodların ve standartların belirlendiği ve konuyla ilgili uzman, akademisyen, çalışan ve bazen öğrenim görenlerin bir araya gelerek bilgi ve deneyimlerini paylaştığı bir iletişim ve işbirliği ağı olarak işlev görür. Çoğu zaman söz konusu oluşumlar, mesleki yeterliliğe ilişkin kriterlerin belirlendiği ve tanımlı mesleki alanda çalışanların gelişimine yönelik akreditasyonun olduğu kadar mesleğin icra edildiği müze ortamlarına, eğitim ve iletişim gibi işlevlerin yerine getirilmesine ve izleyici deneyimine yönelik akreditasyonun sağlandığı birimler olarak faaliyet gösterirler. İşte Müzecilik Meslek Kuruluşu, tam da bu amaçlarla, söz konusu uygulamaların Türkiye’deki eksikliğinin hissedilmesi nedeniyle kuruldu.

Müzeler ve müzeciler arasındaki iletişim ve etkileşimi artırmayı hedefleyen Derneğimiz, müzecilerin müzeler ile arasındaki sınırları kaldırmayı öneriyor. “Kapılar Müzecilere Açık” programımızı destekleyen müzeler, Türkiye için bir ilk olan ve müzecilerin mesleki birlik ve iletişimine hizmet eden bir projenin parçası olarak müzeleri adına önemli bir misyonu yerine getiriyorlar. Derneğimizin üyeleri, programımızı destekleyen müzelere ücretsiz girebiliyor ve bu müzeleri düzenlediğimiz ziyaret programlarında müze uzmanlarının rehberliğinde gezebiliyor, mesleki bilginin değişimi olarak niteleyebileceğimiz içerikte; müze yöneticileri, koleksiyon ve arşiv uzmanları, restoratör, konservatör, halkla ilişkiler uzmanları, eğitim uzmanları, süreli sergi yöneticileri ile merak ettikleri konularda görüşme ve tartışma imkânı buluyorlar. Program kapsamında yer alan destekçi müzelerimiz; Adalar Müzesi, Ankara Somut Olmayan Kültürel Miras Müzesi, Aksu Köyü Müzesi, Aktopraklık Höyük, Arkeopark ve Açıkhava Müzesi, Beşiktaş JK Müzesi, Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Hünkâr Köşkü Müzesi, Karagöz Müzesi, Göç Tarihi Müzesi, Kent Müzesi, Merinos Enerji Müzesi, Merinos Tekstil Sanayi Müzesi, Vakıf Kültürü Müzesi, Cumalıkızık Köy Müzesi, TCDD İstanbul Gar Müzesi, Elgiz Müzesi, Gökyay Vakfı Satranç Müzesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Müzeleri, İstanbul Fotoğraf Müzesi, İstanbul Modern,İstanbul Oyuncak Müzesi, Masumiyet Müzesi, 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi, Pera Müzesi, Rahmi Koç Müzesi(İstanbul ve Çengelhan-Ankara), Rezan Has Müzesi, Sait Faik Abasıyanık Müzesi, Sakıp Sabancı Müzesi ve Türvak Sinema-Televizyon Müzesi yer alıyor.

● Türkiye’de müzecilik mesleğinin genel sorunları kısaca nelerdir? Ve bu sorunlara yönelik ne gibi yapıcı adımlar atılıyor? Ya da atılıyor mu?

CC: Müzeler ve müzelerin bağlı bulunduğu yönetim yapıları arasında bir iletişim ve etkileşim ağının olmaması en büyük sorun ve eksiklik. Buna bağlı olarak, müzebilim eğitiminin müzecilik mesleğine yansımasını, yönetim ve istihdam politikalarının tartışılamaması nedeniyle görüp izleyemiyoruz.

Bakanlığımıza bağlı müzelerde arkeolog ya da sanat tarihçi iseniz kadro ünvanı ile müze çalışanı olabiliyorsunuz. Yerel yönetimler, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Milli Saraylar da öyle. Sivil uzmansanız Askeri Müzelerde de benzer bir durum var. Ülkemizde 1989 yılında tüm müzecilerin hocası Profesör Tomur Atagök’ün mesleğe olan inancı ve çabaları ile Yıldız Teknik Üniversitesi’ne yüksek lisans düzeyinde müzebilim eğitimi veren bölüm kuruldu. Neredeyse otuz yıldır müzebilimci yetiştiren bu bölümün istiham yüzdesine bakalım! Konservatör, restoratör, fotoğrafçı, arşiv uzmanı, koleksiyon yöneticisi, iletişim ve eğitim uzmanı, ressam, heykeltraş kadrolarına ihtiyaç var. Hatta taşıma-paketleme, güvenlik, temizlik gibi teknik kadrolar bile müzecilik mesleği konusunda bilgi ve eğitim almalı. Bu başlı başına bir tartışma ve araştırma konusu. 19-20 Kasım 2009 tarihlerinde Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Müzecilik Yüksek Lisans Programı öncülüğünde “Türkiye’de Müzebilim Çalıştayı” başlıklı bir çalıştay düzenlendi. Meslek uzmanları ve müzebilim alanında çalışan akademisyenlerin, farklı kurumlara bağlı müzelerin yöneticileri ve ilgili STK’ların yöneticilerinin katıldığı bu çalıştay kapsamında müzebilim eğitimi tartışıldı, Türkiye’de Müzebilimin Ortak Akıl Platfomu”nu oluşturmak amacıyla çalıştayın çıktıları sunuldu. Birkaç önemli çıktıyı paylaşmak istiyorum:

“Müzebilimin gelişmesi için ICOM ile işbirliğine gidilmesi.” Henüz bir mesafe alınabilmiş değil ancak ICOM başkanı, müzecilerin özellikle 2010 Kültür Başkenti sürecinden beri çok iyi tanıdığı Suay Aksoy olduğu için umutluyuz.

“Müzebilim mezunu personelini meslek odaları içinde hak ve menfaatleri tanımlanmalı.” MMKD olarak meslek odası/birliği olmak için meslektaşlarımızla görüşmeler yaparak kamuoyu oluşturmaya çalışıyoruz.

“Türkçe’ye çeviri ve özgün yayınlar olmalı.” Bu konuda MMKD’yi üretken tutmaya çalışıyor, mesleki yayınları dilimize çevirerek web sitemiz üzerinden açık erişime sunuyoruz.

Müzebilimin alt ihtisas kadrolarına ilişkin kadrolar için mevzuat değişikliğine, müzebilimin YÖK’te temel alan olarak kabul edilmesine acilen ihtiyaç var. Çalışmalarımızda bu hususlara dikkat çekiyoruz ancak müzeler, akademik birimler, sivil toplum kuruluşları arasında işbirliği ve proje geliştirilmeli. Biz MMKD olarak işbirliklerine açığız.

Zeynep Toy: Türkiye’de müzecilik mesleğinin tanımı yok. Uluslararası alandaki tanımları ancak uyarlayabiliyoruz. Bakanlık nezdinde henüz tatmin edici adımlar atılmadı. Ama biz meslek örgütleri ve bu mesleği yapan bir çok insan olarak bunları dile getirerek sunmaya devam ediyoruz.

● Yönetimsel olarak müzelerdeki değişime de son yıllarda tanık oluyoruz. Postmodern yönetime geçiş diye de diyebiliriz buna; içinde kafesi, restoranı, sinema salonu, hediyelik eşya dükkanı, kütüphanesi, etkinlik salonları… Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

CC: Müzeler kâr amacı gütmeyen kurumlar. Bünyesinde bulunduğu yapının bütçesinden ayrılan pay ile sürdürülebilirliklerini sağlamak zorundalar ve bu çoğu zaman imkânsız. Dolayısıyla müzenin işletme ile gelir elde etmeye ihtiyacı var. Müzenin sabit giderlerini ve iş geliştirme masraflarını karşılaması için kafe, restoran, hediyelik eşya dükkanı yanı sıra sinema ve etkinlik salonları ana bünyeye eklenen bölümler oluyor. Ziyaretçi ile iletişimi ve etkileşimi artıran bu bölümler giderek müze ziyaretçisinin sosyo-kültürel yaşamının bir parçası haline geliyor. Dünyada müze ziyaretçisi ziyaretinden bir hatıra olması için bir müze mağazasından kalem ya da kartpostal, müze çantası alıyor. O parça o kişiyle belki dünyayı dolaşıyor. Müzelerin lezzet ve konfor gibi değerleri karşılayan kafe ve restoranları ziyaretin bir parçası olmakla birlikte çoğu kez birer buluşma mekânı oluyor. Başta da ifade ettiğim gibi tüm bunlar etkileşimi ve iletişimi artırma için olumlu gelişmeler. Elbette işletme geliri de getiriyor. Fakat çok önemli bir nokta var ki tüm bu işletmeler müzenin ziyaretçi ile kurduğu iletişime birer aracı olmalı, müzenin önüne geçmemeli. Elde edilen gelir mutlaka planlı bir biçimde müze uzmanlarının eğitimi, yeni sergilerin hazırlanması, duyurusu, müzede öğrenme etkinlikleri gibi sürdürülebilirliği olumlu yönde etkileyecek işlere harcanmalı. Bu biçimde değerlendirdiğimde, sosyo-ekonomik açıdan postmodern olarak nitelenebilir-ben imtina etsem de- ancak diğer taraftan modernüstü/ötesi bir uygulama değil aksine modern.

ZT: Bu son gelişmeler çok ilgi çekici değişiklikler ve olumlu yorumlanmalıdır. Artık müzelere yatırım yapılıyor. Ancak unutmamak gerekir ki bunların dönemsel kalmaması gereklidir. Müzeleri bir yandan da bu işlevsel alanlardan ayırmak gereklidir, yönetimsel ve işlevsel olarak. Bu bağlamda hepsini bir arada görmek iyi olmakla beraber bu işlevsellik konusunda dikkat etmeliyiz. Bir müzenin işletmesini restoran gibi düşünmemeliyiz. Bu tarz kaygılarla yeni gelişmeleri takip ediyoruz.

● Türkiye’de müzecilik/müzeler ICOM’un belirlediği uluslararası arası standartlara uygun mu? Kapsayıcı bir bakışla nasıl bir portre çizebilirsiniz?

CC: ICOM, mesleki standartlar ve vizyonlar oluşması için öneriler getiren ve müzecilik mesleğini geliştirme ideali taşıyan bir uluslararası bir sivil toplum kuruluşu. Bu önerilerin müzelere ulaşması için ICOM Türkiye’nin daha etkin ve iletişimi önceleyen bir misyon üstlenmesi gerekli. ICOM’un Paris’te gerçekleştirilen 2017 yılı Genel Kurul Toplantısı’nda, üye ülkelerin katılımcıları ile müze tanımının revizyonu için yapılan yuvarlak masa çalışmasının devamı olarak “Müze Tanımı, Beklentiler ve Potansiyeller Çalışma Grubu” tarafından 2018 yılı Haziran ayındaki ICOM Konferansında organize edilecek toplantıda ele alınmak üzere; ICOM’un ulusal ve uluslararası komitelerince 21. yüzyıl koşulları ışığında müze tanımının yeniden yorumlanması, toplumlar ve müzeler arasındaki eğilimlerle ilgili basit ve temel sorular ekseninde bir dizi çalıştaylar yapılması önerilmişti.

Bu doğrultuda ICOM Türkiye Milli Komitesi; ICOM Türkiye bireysel üyeleri ile kurumsal üyelerinin bir araya getirerek Müze Tanımı, Beklentiler ve Potansiyeller Komitesine sunulmak üzere “Müze Tanımı” konusunda kapsamlı bir raporun hazırlanması amacıyla; ICOM Türkiye üyeleri, Türkiye’de faaliyet gösteren özel müzeler, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğüne bağlı müzelerin uzman ve idarecileri ile akademisyenler ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinden müteşekkil yaklaşık 50 kişilik bir katılımcı grubuyla Nevşehir, Avanos’ta 19 – 21 Nisan 2018 tarihleri arasında “Müze Tanımı Çalıştayı” gerçekleştirecek. Esas olarak müze tanımının tartışılacağı bu çalıştayın Ülkemiz müzeciliğine anlamlı ve önemli katkılar sağlayacağını düşünmekteyiz.

Müzeler temel işlevlerini geliştirmek ve sürdürmek için ICOM’un belirlediği müze tanımına uygun, çağdaş standartlara ulaştırmak amacıyla ortak bir alanda bir araya gelemiyor. Bu nedenle kapsayıcı bir bakışla tüm Türkiye müzeleri için olulmlu bir porter çizemeyiz ancak sevindirici olan şu ki, MMKD gibi sivil toplum kuruluşlarının da katkısıyla, oluşturduğumuz perspektifte müze uzmanlarının duyarlıklarına seslenerek, kısmen Bakanlığa bağlı müzelerin, daha çok özel müzelerin meslek uzmanlarının bu standartlara ulaşmak için hareket geçtiğini görüyoruz.

● Peki koleksiyon yönetimi; toplama, tasnif, sergileme bağlamında müzelerdeki durumdan bahsedebilir misiniz? Bu gereklilikleri sağlama konusunda ülkemizdeki müzeler yeterli şartlara sahip midir?

CC: Özel müze kurmak için gerekli şartlar Bakanlığın Özel Müzeler ve Denetimleri Hakkında Yönetmeliği’nde belirtilmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na müze kurmak için başvuru yaptığınızda Bakanlık durumu bu yönetmelik hükümlerine göre inceler. Değerlendirme yaparken sergilenecek eserlerin bir müze için yeterli nicelik ve nitelikte bulunması, müzenin hizmet sürekliliğinin sağlanmış olması hususları da dikkate alınır. Sonuç olumlu görüldüğü takdirde özel müze açma izni verilir. Ankara Üniversitesi tarafından 2016 yılında yayınlanan Türk Müzeciliğinde Mevcut Durum Analizi Raporunda da ifade edildiği gibi; gerek 2863 numaralı kanun gerekse İç Hizmet Yönetmeliği müzelerin iç işleyişini yalnızca bürokratik yönden ele almaktadır. Bu yaklaşım gerekli olmakla birlikte yeterli değildir. Müzelerin daha etkin, varlık amaçları doğrultusunda daha verimli şekilde çalışmaları için mevzuat yeni planlama ve stratejiler doğrultusunda incelenmeli ve yenilenmelidir.

Bu noktada müzebilim alanında çalışan akademisyenler, müze-sergi hazırlayan tasarım ofisleri, müzecilik mesleğinin uzmanları ve ilgili sivil toplum kuruluşları ile Bakanlık yetkililerinin bir araya geleceği ve konuyu tüm yönleri ile ele alacağı ortak akıl platformlarına acilen ihtiyacımız var. Halihazırda ülkemizdeki müzelerin toplama, tasnif, sergileme, depolama gibi temel fonksiyonlarına ilişkin şartlarının standarlaştırılması tüm bu paydaşların ortak çalışması, müzelerin genel ve öznel amaçları ile hedeflerinin doğru tespiti ile mümkün.

ZT: Türkiye’deki özel müzeler artık dünya müzelerine göre eşdeğer gereklilikleri yerine getirebiliyor. Ancak devlet müzelerinde halen büyük ölçüde sıkıntılar gözleniyor. Müzelerimizde yer alan eserlerinin tasnifi bir yana müzelerde sergilenen ve korunan eserler konusunda bir şeffaflık söz konusu değil. Depoları oldukça dolu olan devlet müzelerinde halen hangi eserlerin bulunduğu, orada çalışanlar için bile net olmayabiliyor. Buna bağlı olarak eserlerin tasnifi konusunda daha şeffaf ve düzenli olmalıyız.

Sergileme hususu zaten gün geçtikçe gelişen bir hal alıyor ülkemizde. Özellikle dijital uygulamalarında hayatımızda önem arz ettiği görüldüğünden müzelerde, bu tarz dijital ve mekanik uygulamaları müze sergilemelerinde görmeye başlıyoruz. Sergileme gün geçtikçe daha iyi olmaya başlıyor. Ancak ülkemizde sergileme artık inşaat faaliyeti olarak görülüyor. O kadar ki inşaat  firmaları müze yapmaya başladı. Müzeolog ve müzeograflardan destek alınmadan eser sergileme, vitrin üretimi, içerik oluşturuluyor ve böylelikle istemediğimiz müze görüntüleri ortaya çıkıyor. Biz de elimizden geldiğinde bu durum konusunda fikirlerimizi dile getirmeye çalışıyoruz.

● Müzelerdeki arşiv yönetimi ve kullanımına yönelik erişilebilirlik konusunda nasıl uygulamalar hayata geçiriliyor?

CC: Müzeler en temelde bilgi merkezleri olarak nitelenebilir. Koleksiyonlardaki nesnelerin arkeolojik, etnografik ya da gündelik yaşama dair bir panaromayı yansıtması, o nesnenin bilgisinin damıtılıp doğru yöntem ve tekniklerle ziyaretçiye ulaştırılması ile mümkün. Toplumların kültürel değişimlerini müzeler üzerinden izliyoruz. Bir bilgi merkezi olan müzenin sergilemesinde, eserleri üzerinden aktarılan bilgi dışında arşiv materyalleri üzerinden de bilgi sağlaması beklenir. Bilimsel araştırmalar için uluslarası kriterlere göre tasnif edilmiş ve erişilebir müze arşivleri hayati önem taşıyor. Arşivin yönetimi ve ziyaretçi tarafından kullanımı özel müzelerde dikkatle ele alınması bir konu. Milletlerarası Müzeler Konseyi (International Council of Museums – ICOM) 1946 yılında müze kavramını sanatsal, teknik, bilimsel, tarihi ya da arkeolojik nesnelerden oluşan koleksiyonları bünyesinde barındıran yerler olarak tanımlarken, 2007 yılında eğitim, araştırma ve boş zamanları değerlendirme amacıyla insanlığın ve çevresinin somut ve somut olmayan mirasını sağlayan, koruyan, araştıran, ileten ve sergileyen; halka açık, daima toplumun ve onun gelişimine hizmet eden, kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olarak tanımlanmıştır. ICOM’un bu tanımına göre, müzeler kendilerini bilgiyi üreten ve etkin bir biçimde erişime sunan, eğitim etkinlikleri ile toplumun tüm kesimlerine ulaştırmayı hedefleyen çağdaş kurumlar olarak konumlamalıdır. Bilginin üretilmesi, düzenlenmesi, sürekli erişilebilir kılınması ve yayılması temel amaç olmalıdır. Tüm koleksiyon temelde buna hizmet etmelidir. Bunu nirengi noktası olarak kabul edersek, müze koleksiyonlarının çağın gerektirdiği yöntem ve tekniklerle dijital ortama taşınmasının, bilgi sistemleri üzerinde etkin bir şekilde düzenlenmesinin, araştırma ve eğitim amacıyla erişime sunulmasının önemini ortaya çıkıyor. Bu bakımdan müzelerin uluslararası standartlarda bilgi sistemleri olmalı ancak yüzde doksan oranında yok. Mevcut olan müzeler ise kendi müzelerine ait bağımsız yazılımlar kullanıyorlar. Pek çoğu office excel programı ortamında envanter ve arşiv kaydı tutuyor. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından 2013 yılından itibaren geliştirilmeye başlanılan, müze nesnelerinin ayrıntılı bir biçimde tanımlanarak envanter kayıtlarının yapılmasını amaçlayan ulusal nitelikteki Müzeler Ulusal Envanter Sistemi (MUES)’ne yönelik olarak yapılan çalışmalara katıldıklarını ancak sistemin test ve eğitim süreçleri devam ettiği için erişilebilir olmadığını biliyoruz. Özetle müzeler arşiv ve koleksiyonlarını standardize bir sistemle dijitalleştirmediği için arşiv yönetimi ve kullanıma yönelik erişilebilirlik sorunlu, eksikli alanlar.

ZT: Artık online olarak arşiv çalışmalarına erişimlerini müzelerde de görmeye başlıyoruz. Bu her iki taraf için de (müze ve ziyaretçi) olumlu gelişmeler. Müzeler çalışmalarını, arşivlerini eserlerini ziyaretçiye, konunun uzmanlarına bir şey beklemeden açmaya başlıyor. Bunun da örneklerini dünya müzelerinde görüyorduk. Eserin detaylı olarak nereden alındığı, ya da bulunduğu ne anlama geldiği gibi detaylardan bahsediliyor.

● Müzelerdeki çalışanların sektörel ya da genel anlamda en önemli sorunları nelerdir?

CC: En önemli sorunumuz müzeciliğin bir meslek olarak kabul edilmiş bir tanımının olmaması. Bu nedenle mimarlar, mühendisler, turizm uzmanları, rehberler gibi bir meslek birliğimiz/odamız olamıyor. Meslek Birliği, herhangi bir meslek dalında o meslekle ilgili etik ve dayanışmayı korumak, mesleğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak ve meslek mensuplarının hak ve yararlarını korumak amacıyla kurulmuş kamu kurumu niteliğindeki mesleki kuruluşlarıdır.

Birlikler, odaların katılımıyla oluşturulur. Bir nevi genel merkez yönetimi gibi algılanabilir. Örnek: TOBB. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, TTB Türk Tabipleri Birliği, TEB Türk Eczacılar Birliği, TMMOB Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği ve TÜRSAB Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği v.s gibi meslek birlikleri ve meslek odaları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları olmaları sebebiyle ancak o meslek birliği ile ilgili çıkarılacak kanunda belirtilen çerçeveye göre kurulabilmektedir. Kanun olmadıktan sonra ne meslek birliği ne de meslek odası kurulamaz.

Bu nedenle müzeciliğin bir meslek olarak kabul edilmesi ve buna bağlı olarak; mesleğin onurunu, genel hak ve menfaatlerini ilgili merciler nezdinde savunmak, meslek ile ilgili her türlü mevzuatın yayımlanması ve meslek mensuplarının meslek kurallarını gereği gibi uygulamasını sağlamak için meslek birliğimizin kurulması en büyük ihtiyaç. Bir meslek birliği/oda vücuda getirebilirsek; müzecilerin daha yüksek bir mesleki bilgi ve kültür düzeyine ulaşabilmeleri için gerekli adımları sağlam atabilir, müzecilerin çalıştıkları müzelerde meslekleriyle ilgili sorunları üzerinde inceleme ve araştırma yapmaya teşvik ederek bunlardan çıkan sonuçları ilgili kurum ve kuruluşlara iletebilir, mesleki bilgi ve deneyim paylaşımını dengeli biçimde sağlayabiliriz.

ZT: İş tanımlarının dışındaki birçok işi yapmak zorunda olmaları ya da başka bir deyişle çok fazla iş yükü de diyebiliriz. Bu da başta bahsettiğimiz müzecilik tanımının tam net olmamasından kaynaklıdır.

● Sanat galerisi çalışanları sektörle ilgili konferanslara, sempozyumlara, etkinliklere genelde katılamazlar, çünkü etkinliklerin saatleri genelde mesai saatleri ile çakışır. Müzelerde çalışanlarda da buna benzer sorunlar oluyor mu? Oluyorsa bize bunlardan bahsedebilir misiniz?

CC: Toplantılarımızda ya da fuar, çalıştay, konferans gibi etkinilklerde bir araya geldiğimizde birbirimize yakındığımız konuların başında geliyor müzecilerin müze gezememesi. Tüm müzeler Pazartesi günleri ve yeni yılın ilk günü kapalı. Bu resmi tatillerde açık müze yok. Hafta sonları da çalıştığımız için müzeciler yıllık izinlerinde müze geziyor. MMKD olarak “Kapılar Müzecilere Açık” programını üç yıldır yürütüyoruz ve programa destek veren müzelerimizi, meslektaşlarımız bize ziyaretçiye değil meslektaşına ücretsiz olarak gezdiriyor. Konuk olduğumuz müzelerin etkinlikleri, koleksiyonları, sergileme, koruma yöntemleri, iletişim pratikleri gibi merak ettiğimiz pek çok konuda uzmanından bilgi alma şansına sahibiz. İlgilenen herkesi detaylı bilgi için http://www.mmkd.org.tr üzerinden etkinlikler bölümde “Kapılar Müzecilere Açık” hakkında bilgi almaya ve destek vermeye bekliyoruz.

● Müzelerde çalışmak isteyenlere yönelik, aldıkları teorik eğitim sahada yeterli oluyor mu? Yeni mezunlarda aranan nitelikler konusunda tavsiyede bulunabilir misiniz?

CC: Bir yüksek lisans programı içinde müzecilik eğitim almış olan meslek mensubu adaylarının okul onaylı/destekli staj imkânı olmadığı için, işe başlayana kadar teorik eğitimlerini pratiğe aktarma şansları olmuyor. Bakanlığa, Milli Saraylar Daire Başkanlığı’na, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bağlı müzelerde çalışabilmek için müzecilik eğitim şart değil; arkeoloji, sanat tarihi, filoloji, prehistorya gibi bilim dallarından mezun olmak, kamu personeli seçme sınavından başarı ile geçmek ve her yıl sınırlı sayıda açılan kadrolar için şans gerek. Özel müzelerin bir kısmında iş bulmak görece daha kolay olsa da istihdam konusunda daha dar bir alandan söz ediyoruz. Aldığı lisans ve yüksek lisans eğitimi doğrultusunda şanslıysa müzeci olabilen bir meslektaşımız için teorik bilgiyi olmakta olanla birleştirmek zorlu bir süreç. Tavsiyede bulunmak adına, yemek-içmek kadar hayati ihtiyaç olan birkaç hususu belirtmem gerekirse; çok iyi bir dinleyici ve meraklı bir araştırmacı olmalarını salık verebilirim. Bunu için mesleği sevmek ve bu mesleğe duyulan ihtiyaca inanmak şart. Benim 20 yıllık iş tecrübemde kılavuzum bunlar oldu. Müze, hangi bölümünde çalışırsanız çalışın; işletmesinden, korumasına, iletişiminden koleksiyonuna çok disiplinli bir alan ve öğrenmenin sonu yok. Yegane tavsiyem “ben oldum” demeyin. Mutlaka biri İngilizce olmak üzere en az iki yabancı dilde okumayı, yazmayı, anlamayı öğrenin. Mesleki yayınları, müzecilik alanında verilmiş tezleri takip edin. Bilginin paylaşmak için olduğunu unutmayın ve bilgiyi bireysel güç elde etmek için kullanmayın.

ZT: Her meslekte olduğu gibi teorik eğitim hep havadadır, aslında pratikle yani çalışmaya başlayınca tüm bilgiler yerine oturur. Müzecilik eğitimi Türkiye’de yüksek lisans düzeyinde 30 yıl önce olarak başladı, şimdilerde lisans düzeyinde devam ediyor. Bu meslekte öğrenme süreci hep devam ediyor. Teknoloji değişiyor ve hep kendimizi bu alanda geliştirmeliyiz. Bu alanda çalışmak isteyen yeni mezunlara tavsiyemiz meraklarını yitirmemeli olabilir. Her bir müze, sergi, yeni bir konu ve yeni eser dağılımıdır, her defasında yeni bir bilgi birikimine yol alınır. Müzecilik alanında çalışmak aynı zamanda bu mesleği sevmekle de çok eş değerdir. Yaptığınız işin gelecek nesillere bir bellek olduğunu düşünürsek, en iyisi ve adilini yapmak gereklidir.

● Şehirlerimizi, kültürümüzü, kültürel mirasımızı ne kadar tanıyoruz? Ziyaretçi profili açısından ve ziyaretçi sayılarındaki durum nedir? İnsanları müzelere daha fazla çekmek için nasıl adımlar atılabilir? Bu konuda önümüzdeki en büyük engel nedir?

CC: DÖSİMM tarafından 2015’te yayınlanan gelirler ve ziyaretçi bazı istatistiklerine göre ülkemizin ilk yirmi sıradaki müzesinin verileri aşağıdaki gibidir;

Bu veriler bize ziyaretçi sayıları ve gelir dışında bir değerlendirme sunmuyor. Nitel bir değerlendirmeye ve bunun sonucunda müzeler olarak kendimizi, kentimizi ve o kentinin insanını ne kadar tanıdığımızı görmeye ihtiyacımız var. Kültürel mirasımızı tanıyabilmek için o mirasın korunduğu ve sergilendiği müzeye ücretle girmek durumundayız. Bireyin tanımadığı bir kültüre sahip çıkmasını, kendini o kültürün bir parçası ve sürdürücüsü olarak tanımlamasını bekleyemeyiz. Müzeler sembolik giriş ücretleri almalı. Bilet ücreti ziyaretçinin önünde aşamadığı bir engel olarak durmamalı. Çünkü müze öğrenme, anlama ve yorumlama sürecinin yaşam boyu parçası. Bakanlık bütçesinden müzelerin gelişme ihtiyaçları göz önüne alınarak pay ayrılmalı. Örgün eğitimde müzelerle kurulan sevindirici bağlantılar var. Bunlar iki uçlu. Eğitim müfredatında müze okul dışındaki öğrenme mekanlarından biri olarak tanımlı. Buna paralel gezi ve uygulamalar yapılıyor. Müzelerde de öğrencilerle müzede öğrenme odağında ilişkiler kuruluyor. İstanbul dışında Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Erimtan Arkeoloji Müzesi, Yaşayan Müze, İzmir ve Konak Belediye Müzeleri, Bursa Kent Müzesi ve yerel yönetime bağlı diğer müzeleri, Samsun Kent Müzesi, Mardin Kent Müzesi, Kocaeli Arkeoloji Müzesi gibi. Müzenin kendi çevresindeki toplumu; mahalle sakinlerini, esnafını, öğrencileri, ebeveynleri tanıması ve onları müzenin kendilerine yani kamuya ait olduğuna ikna etmesi gerek. Tabi buna inanmak ön koşulu ile.

ZT: İnsanları müzelere çekmek için kültürleme yöntemlerini çocuklukta doğru belirlemek lazımdır. Gerçekten ilgi çekici bir müze algısı ile çocukları müzelere çekebilirsek ileride müzelere giden insanları görebiliriz. Tabii ki de bu bir devlet politikasıdır. Önümüzdeki engel, kültüre olan yatırımların her zaman hem maddi hem de manevi olarak ortalamanın altında olması. Kültür yatırımları birçok konuya göre ikinci planda kalandır. Bu durumlar tabii ki kültürün bir basamağı olan müzeleri de etkiliyor. Bugün krizde ilk gözden çıkarılacak yerler kültürel alanlardır. Bunun böyle olduğunu geçmiş zamanlardan ve dünyadan da gözlemleyebiliriz. Yapılması gereken en önemli iş, kültürün hükümetlerin değiştiremeyeceği olgular olarak görmelerini sağlamaktır.

● Yeni bir müze kurulurken nasıl etmenlerle karşılaşılıyor? Ne gibi gereklilikleri karşılamak lazım? Çağa uygun bir müzede olmazsa olmazlar nelerdir?

ZT: Çağa uygun bir müze günümüz teknolojilerini kapsayan ama bir yandan da bunları sürdürebilen müzedir. Eğitim programlarını sadece çocuklara yönelik değil, tüm grupları (yaşlılar, gençler, engelliler, aileler, semt sakinleri vb.) kapsayan çalışmalar yürütmelidir. 5 yılda bir müzenin tasarımını yeniden düzenlemeli, arşiv çalışmalarını profesyonel olarak ele almalı, depolarındaki eserlerin de gösterebileceği sergiler, yeni bölümler kurgulamalıdır. En önemlisi müzenin ihtiyacına göre bir istihdam programı oluşturmalıdır. Genç müzecilere şans veren stajyer programları oluşturmalılardır. Üniversitelerin ilgili programları ile ortak projeler yapmalılardır. Sadece vitrinlerde eser sergileyen değil, gerçekten bir kurguya göre hikaye anlatan müzeler çağa uygun müzeler diyebiliriz.

CC: Evet, yerimizin yettiğince bunları söyleyip, devam etmek için sizleri MMKD’nin etkinliklerinie katılmaya, söyleşilerde müzecilik mesleğini artan bir katılımla konuşmaya, bize güç vermeye, biz olmaya davet ediyoruz.

Çok teşekkürler.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir