Müzeograf ve Küratör Canan Cürgen Gültaş, 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen ve 10 şehri yıkan depremlerin ardından kültürel miras yönetiminde afet planı üzerine yazdı. Bu yazı, ilk olarak, Artdog İstanbul’un “Nasıl Devam Edeceğiz?” adlı deprem özel sayısında (Mart – Nisan 2023, Sayı:15) yayınlanmıştır. MMKD internet sitesinde paylaşımına gösterdikleri destek için Artdog İstanbul‘a teşekkür ederiz.
* * *
Tarihsel ve toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan her türlü değer ve bu değerlerin kuşaklara aktarımında, insanın doğal ve toplumsal çevresi içindeki yerini ve ölçeğini gösteren araçların tümü, insanlığın içinde yaşadığı çevreyi şekillendirmesinde, nitelemesinde ve değerlendirmesinde etkili olmuştur. İnsanın barınma, beslenme ve korunma gibi temel, güvenlik, düzen, estetik gibi manevi ihtiyaçları çevreyi şekillendirmiş ve bu çevreden izler taşıyan nesneler günümüze kadar ulaşmıştır. Bu izleri taşıyan nesneler olan somut kültür varlıkları, toplumların geçmişlerini ve varoluşlarının temellerini anlamalarına, böylece kültürü tanımlamaya yardımcı olur.
Somut kültür varlığı, insanlığın çevresi ile etkileşim sürecinin sürekli bir parçası olarak tanımlanır. Kültürel bütünün; duyuşun, düşünüşün, yaşayışın ve bunların ürünleri olan eylem ve söylemlerin izlerini taşıyan somut kültür varlıkları olarak bu nesneler sonsuz, nadir, yenilenemez ve bu nedenlerle değerlidirler. Sanat eseri, arkeolojik eser ya da gündelik yaşamın kullanım nesnelerine; törensel giysiden kumbaraya kadar değişen bir çeşitlik içinde, birer koleksiyon nesnesi olarak müzelerdeki yerlerini alırlar. Koleksiyonların yarattığı estetik hazzı, hayranlığı, taşıdığı bilgiyi sürdürebilmesi için korunması, sergilenmesi ve araştırılması gerekir.
Müze; kültür varlığının ihtiyaç duyduğu bu gereksinimleri bir sistematik içinde karşılayan en doğru kurumdur. Korumak ve sürdürmekle yükümlü olduğu bu sorumluluk onu güvenlik ihtiyacı bakımından önemli ve gerekli diğer kurumlardan önemli bir farkla ayırır; uygarlıkların bilgisinin somut kanıtları olan koleksiyonların, bilginin evi olması.Uluslararası Müzeler Konseyi ICOM’un 2022 yılında Prag’da gerçekleşen kongresinde kabul edilen tanıma göre:“ Müze, somut ve somut olmayan mirası araştıran, toplayan, koruyan, yorumlayan ve sergileyen, kâr amacı gütmeyen, toplumun hizmetinde olan kalıcı bir kurumdur. Halka açık, erişilebilir ve kapsayıcı müzeler, çeşitliliği ve sürdürülebilirliği destekler. Eğitim, keyif, yansıtma ve bilgi paylaşımı için çeşitli deneyimler sunarak etik, profesyonel ve toplulukların katılımıyla çalışır ve iletişim kurarlar.” ifadesiyle tanımlanmıştır.
Koleksiyonları, ziyaretçileri, uzmanları ve yapıları ile müzeler bir bütün olarak sürdürülebilirliği güvenceye alınması gereken kurumlardır. Geçmişin bilgisini bugünle birleştirip geleceğe taşıma misyonlarından hareketle, kültürel varlıkların sürdürülebilirliğinin müze ve koleksiyonlarının fiziksel devamlılığı açısından da sağlanması, bugün artık tartışmaya ihtiyaç duyulmayan bir gerçek olarak kabul edilmektedir.
Müzeler de tüm diğer yapılar gibi hem fiziksel olarak hem de içerdikleri koleksiyonlar temelinde doğal ve insan kaynaklı afetlerden etkilenmektedir. Toplumların gelişiminde böylesi öneme sahip kurumların koleksiyonları, çalışanları, ziyaretçileri ve yapıları ile bir bütün olarak afetlerden korunması son derece önemlidir.
Afetler insan kaynaklı ya da doğal olarak gerçekleşir ve insan tarafından yaratılan çevreye etki eder. Gerekli bilimsel koruma önlemleri alınmazsa, bu önlemlerin uygulanmasına yönelik yönetim ve planlama olmazsa, toplumların kültürel varlıklarının oluşturduğu bütüne yönelik kapsamlı kayba ve yıkıma neden olurlar.
Tarih boyunca Dünya, depremler, yangınlar, kasırgalar, seller, savaşlar, terör eylemleri, nükleer patlamalar ve benzeri pek çok afetle karşı karşıya kalmış, maddi ve manevi ağır hasarlar, büyük can kayıpları yaşanmıştır. Müzelerin afetlerle karşı karşıya kalmasına ilk kayıtlı örnek olarak İskenderiye Kütüphanesi’nin M.S. 3. yüzyılda yanarak yok olması verilebilir. Plutarchos’un aktarımına göre İskenderiye Kütüphanesi yangını bilinen ilk insan kaynaklı afet olarak nitelenebilir: “Mısırlılar Caesar’ın filosunu zapt etmeye kalkıştığında Caesar kurtulmak için filoyu yakmak zorunda kaldı ve ateş tersanelerden yayılarak saraya atlayıp büyük kütüphaneyi yaktı.”
Kültür varlıklarının korunması için uluslararası alanda hazırlanan bazı sözleşmelerin varlığı önemlidir. İnsanlık için büyük yıkımlara ve kayıplara neden olan İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Birleşmiş Milletler çatısı altında barış ve savaş döneminde eğitim, bilim ve kültürün korunması için yeni stratejiler ve politikalar oluşturmak üzere 4 Kasım 1945’de Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Organizasyonu (UNESCO) kurulmuştur. Türkiye bu organizasyona 4 Kasım 1946’da katılmıştır.
UNESCO’nun yayınladığı “Lahey Sözleşmesi” ortak kültürel miras kavramını öne çıkaran ve kültür varlıklarının savaş ortamlarında korunmasına yönelik ilk uluslararası sözleşme olmuştur. 1991 yılından itibaren; Ortadoğu’yu bir pazar olarak yeniden şekillendirmek isteyen küresel petrol ve silah tüccarlarının çıkardığı Körfez Savaşı, Yugoslavya Federal Sosyalist Cumhuriyeti’ni dağıtmak için çıkarılan iç savaş gibi insanlığın utancı olan savaşlar nedeniyle Lahey Sözleşmesi, 26 Mart 1999’da Lahey Sözleşmesi II. Protokolü adı ile revize edilmiştir. Türkiye sözleşmeye taraf olduğunu beyan eden bir katılım göstermemiştir.
Kültür varlıklarının korunması alanındaki bir başka sözleşme ise 1964 tarihli, ülkemizin de taraf olduğu “Venedik Sözleşmesi”dir . Sözleşme, tarihi merkezlerin korunması, rehabilitasyonu ve tahrip olmasını engelleyen yaklaşımları tanımlamakta ve günümüzde geçerliliğini korumaktadır. Sözleşmenin temel yaklaşımı korumanın kalıcı olması ve sürekliliğinin tüm bileşenleri ile sağlanması yönündedir.
1972 yılında UNESCO tarafından onaylanan “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesi” kültür mirasını risk kapsamında ele alan ilk detaylı uluslararası belgedir. Sözleşmeyi ülkemiz 1982 yılında kabul etmiştir. Sözleşmenin özellikle 5. Maddesinin “a” ve “c” bentlerinde tanımlanan sorumluluklar açıktır:
a)Kültürel ve doğal mirasa, toplumun yaşamında bir işlev vermeyi ve bu mirasın korunmasını kapsamlı planlama programlarına dâhil etmeyi amaçlayan genel bir politika benimsemek;
c) Bilimsel ve teknik çalışma ve araştırmaları geliştirmek ve Devletlerin kültürel ve doğal mirasını tehdit eden tehlikelere karşı harekete geçmesine olanak sağlayacak müdahale yöntemlerini mükemmelleştirmek;
Endüstrileşme ile paralel gelişen kentsel büyüme plansızlaşmayı da beraberinde getirmiş, üretim merkezlerinin etrafında genişleyen kentler plansız ve denetimsiz büyümüş ve doğal kaynakların tahrip edilmesine, doğal afetlerle mücadelenin zorlaşmasına neden olmuştur. Yaşamı tehdit eden ve tehlikeye atan bu durum kültürel ve doğal varlıklarımızın zarar görmesine ve giderek kaybına yol açmaya devam etmektedir.
1966 ve 2002 yıllarında Venedik’te, Floransa’da ve Orta Avrupa ülkelerinde yaşanan sel felaketleri kültür varlıkları üzerinde büyük neden olmuştur. 1995 Kobe, 1999’da Gölcük ve Düzce, 2004 Sumatra, 2011 Tohoku, 2011 Van, 2015 Nepal ve 2020 yılında Zagreb’de yaşanan depremlerde birçok müze, tarihi bina ve dini yapılar, bir kısmı geri döndürülemez tahribatlara, yok oluşlara uğramıştır. 2 Eylül 2018 tarihinde Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde bulunan Ulusal Müze’de ve 16 Nisan 2019’da Paris’in simgesi Notre Dame Katedrali’nde çıkan yangınlar koleksiyonlara ve binalara büyük zarar vermiştir. Yine 31 Ekim 2019 tarihinde Japonya’nın Okinawa Adası’ndaki, UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alan 600 yıllık Shuri Kalesi yanarak büyük ölçüde tahrip olmuştur.
1990 yılında Kuveyt Ulusal Müzesi savaş sırasında, 1991-1993 yılları arasında Yugoslavya’daki iç savaş sırasında Saraybosna Zemeljki Müzesi, 1993 yılında Afganistan Ulusal Müzesi savaş sırasında, aynı yıl Galleria Degli Uffizi(Floransa, İtalya) terör eylemi sırasında bomba ile tahrip edilmiş, 1985 yılında Amerikan Popüler Sanatlar Müzesi (Santiago, Şili) ve 1995 yılında Kobe Şehir Müzesi ile Modern Sanatlar Müzesi (Kobe, Japonya) deprem nedeniyle tahrip olmuştur.
24 Şubat 2022 tarihinde Rus Ordusu’nun Ukrayna’ya girmesi ve karşı saldırı ile çıkan, hâlihazırda devam eden savaş nedeniyle başkent Kiev başta olmak üzere Ukrayna’daki müzeler ve kültür varlıkları da büyük tehlike altına girmiş, pek çok kültür varlığı tahrip olmuş durumdadır. Kiev’de bulunan Özgürlük Müzesi gibi bazı müzeler ise koleksiyonlarını taşımak için şehirlerde güvenli alanlar bulmaya çalışmaktadır.
6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde meydana gelen ve 10 şehrimizi yıkan depremler on binlerce insanın kaybına, binlercesinin yaralanmasına neden olmuştur. Başta Hatay ve Adıyaman gibi kadim kentlerimizin kültür varlıkları; pek çok kültürün bir arada yaşadığı bu coğrafyanın arkeolojik alanları, sivil ve dini yapıları yıkılmış, müze ve ören yerleri, kazı alanları tahribata uğramıştır.
Ülkemizde acısı henüz çok taze olan ancak tüm dünyayı etkileyen bu gibi depremlerin, doğal ve insan kaynaklı diğer afetlerin yarattığı zararın üstesinden en az kayıp ve hasarla gelmek için, kültür varlıkları ve müzelerin afet ile mücadelesinde de Afet Yönetimi’ne odaklanılması gerekir. Dünya’da ve ülkemizdeki bu tabloya müzebilim (museology, museum studies) alanından bakıldığında; yangın, sel ve deprem benzeri afetlerin yıkıcı etkisinin hafifletilmesinde, olası tehlikelere karşı önceden hazırlıklı olmanın büyük önem taşıdığı görülmektedir. Doğru bir planlama ve durum tespiti ile olası bir afet durumuyla daha planlı ve kolay başa çıkabilmek mümkündür.
Afet Yönetimi (Disaster Management); afet olgusu karşısında planlama, araştırma ve gözlem ile etkilerin azaltılmasına yönelik alınan tedbirlerin gelişimi için; önleme, zarar azaltma, hazırlık, acil müdahale ve iyileştirme problemlerine çözüm arayan geniş kapsamlı ve disiplinler arası bir yönetim modelidir.
Afetlerin zararların azaltılabilmesi için afet öncesinde, sırasında ve sonrasında yapılması gereken teknik, yönetsel ve yasal çalışmaları belirleyen ve uygulamaya aktaran, bir olayla karşılaşıldığında etkili bir uygulama geçekleştirebilmeyi sağlayan ve her olaydan elde edilen deneyimler ışığında mevcut sistemi geliştiren bir yönetim yaklaşımının ve uzmanlık bilgisinin yerleşmesine ihtiyaç vardır. İç içe girmiş safhalardan oluşan ve süreklilik gerektiren afet yönetimi modeli; zarar azaltma, hazırlık, kurtarma ve ilk yardım/yeniden inşa aşamalarından oluşmaktadır.
Başarılı olması beklenen ve yürütülebilir bir afet planı oluşturabilmek, hem yöneticilerin hem de personelin bilinçli yaklaşımı, sorumluluklarının bilincinde olması ve tüm sürece tam destek vermesi ile mümkün olabilir. Planlama sürecine müzedeki yönetim, tüm seksiyonlar, güvenlik, halkla ilişkiler, kütüphane gibi tüm bölümlerin temsilcilerinin katılımının sağlanması çok önemlidir.
Depremlerin müzeler için oluşturduğu riskler, güçlendirmenin uygun şekilde yapılmasıyla veya risk azaltma yöntemlerinin uygun şekilde uygulanmasıyla azaltılabilir. Danışmanlık yapacak, azaltım yöntem ve malzemeleri konusunda bilimsel araştırmalar yapacak, bilgi paylaşımında bulunacak, eğitim materyalleri geliştirerek müze personeli ve ilgili alanlardan öğrencileri eğitecek disiplinler arası ekiplerin geliştirilmesine ve hizmet verecek bir ekip oluşturulmasına ihtiyaç vardır.
Müzelerin bağlı bulunduğu kurumların, müze binalarının deprem davranışının belirlenmesi ve gerekli olduğu takdirde güçlendirilmesi konularında araştırma ve uygulama yapılmasının desteklemesi önemlidir. Koleksiyonlara yönelik deprem risklerinin azaltılması çalışmaları da bu çalışmalar ile paralel yürütülmesi gereken çalışmalardır.
Müzelerin merkezi yönetim yapılarının afet yönetimi gereklilikleri konusunda gözden geçirilmesi, bütçe ve personel yönetimi planlama ve ihtiyaçlarının güncel tutulması elzemdir. Bu konuda kurumlar arası iletişim ve eşgüdüm büyük önem arz etmektedir. Başta Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları Müzeler Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü yönetim ve denetimindeki müzeler olmak üzere, farklı yönetsel yapılardaki tüm müzelerin bu konuda yayınlanmış yasa, yönetmelik, yönerge ve kılavuzlara uymasının bir sistem dahilinde gerçekleştirilmesi ve denetlenmesi, alanda yazılmış bilimsel yayınların ve akademik tezlerin ulaşılabilir ve uygulamaya yönelik tavsiyelerle etkin kılınması önemlidir.
View this post on Instagram
Pazarcık ve Elbistan depremlerinin ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bölgede yaptığı detaylı hasar tespit ve kurtarmaya yönelik müdahale çalışmaları devam etmektedir. Hatay Kültürel Mirasını Koruma Bilimsel Danışma Kurulu’nun oluşturulmuş olması, Afet Bölgesi Kazı Başkanlığının oluşturulacak olması önemli gelişmelerdir. Çok önemli bir husus ise bu ve benzeri çalışmaların süreç ve sonuçlarının kamuoyu ile şeffaf bir şekilde paylaşılmasının gerekliliğidir. Tüm bu çalışmalar müzebilimciler, arkeologlar, restoratör ve konservatör gibi meslek uzmanları, akademisyenler ve kamuoyu tarafından dikkatle takip edilmektedir.
Müzelerde afet yönetimi konusunda yurt dışında gerçekleştirilmiş çalışmalar, ülkemizdeki mevzuat ve çalışmalar, bunların uygulanmasına ilişkin güncel durumun değerlendirilmesi ise bir başka yazının hatta afet yönetiminde müzeler çalıştayı gibi; üniversitelerin ilgili bölümlerinden akademisyenlerin, müze uzmanlarının, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü yönetici ve uzmanlarının, Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulları uzmanlarının, yerel yönetim uzmanlarının, ilgili STK’lar gibi bileşenlerin katılacağı çok sesli ortamın konusudur.
Canan Cürgen Gültaş
26.02.2023, İstanbul
Görseller: @antikcagtarihi ve @
İlk Yorumu Siz Yapın